Kimi insanın elinde bir imkân, kimisinin elinde bir imtihandır.
Ne zaman biri “parayı bulsa”, ardından sanki görünmez bir el gelip eski dostları siler, hatıraların üzerini örter, gönül kapılarını kilitler. Belki eskiden aynı çay bardağından yudumladığı insanları artık tanımazdan gelir. Çünkü malum, “para insanın değil insan paranın kölesi olunca” vicdanın sesini bastırmak daha kolaydır.
Çevremizde buna dair o kadar örnek var ki.
Dün cebinde beş kuruş yokken kapısını çalan dostlarla sabahlara kadar dertleşen adam, bugün zengin olunca “yoğurdum ekşi” demeye başlar.
Güya meşguldür, güya yoğunluktan nefes alamıyordur.
Ama işin aslı şu: “Para tatlı, vefa pahalı” hale gelmiştir.
Oysa eskiler ne güzel söylemiş:
“Dost kara günde belli olur.”
Ne gariptir ki insanlar zengin olunca kara günlerini unutur, bu sözü de.
Bugün cebindeki parayla şımaran, yarın bir krizle yokluğa düşer. O zaman da kapısını çaldığı ilk insanlar yine vaktiyle unuttukları dostları olur.
Çünkü hayatın kuralı basittir: “Dünya malı dünyada kalır.” Bir kişinin ardında bıraktığı tek şey, nasıl bir insan olduğudur; kaç para kazandığı değil.
Ama nedense bazıları bunu hiç anlamaz.
Biraz para görünce “dostu düşmanı unutmak” bir maharetmiş gibi davranır.
Sanki lüks arabalar, şatafatlı sofralar karaktere bonus puan ekliyormuş gibi.
Halbuki insanlığın kaybolduğu yerde hiçbir servet güneş gibi parlamaz.
Olsa olsa göz boyar.
Bugün vefasızlık edenler şunu bilsin: “Eden bulur” bu hayatta.
Bir gün zenginlik elden gider, kapıların kilidi bir bir çözülür. O zaman yanında kim kaldıysa, işte gerçek servetin odur.
Son sözüm de şudur:
Zenginlik kimseyi yüceltmez.
Yücelten tek şey, vefadır.
Geri kalanı, bir rüzgâr gibi gelir geçer.